30 Temmuz 2015 Perşembe


Mevsimlerden yazdı...
ve ben avuçlarımın ayasını semaya doğrultmuş
 kızgın güneşin ardından çiseleyen yağmura doğru çevirmiştim yüzümü...
Çünkü ağlayabildiğim tek an, 
ağlayabileceğim tek yer burasıydı...
Usulca süzüldü yanaklarımdan yağmura karışan tuzlu gözyaşlarım.
Nazlı, sıcak...
Her içimi çekişimle sarsıldım yerimden gök gürültüleriyle beraber.
Her içimi çekişimle yağmura karıştı göz yaşlarım...
Neden bu kadar zordu ağlamak?
Özgürce herkesin yanında ağlayamamak...
Neden bu kadar can yakıcıydı gerçeklerle yüzleşmek?
Yüzünü çevirememek...

22 Temmuz 2015 Çarşamba


Ah, Küçük Prens! Kısa ve hüzünlü hayatını işte böyle, yavaş yavaş anladım.
 Epeydir tek eğlencen, gün batımlarının o dinginliğine dalıp gitmek olmuştu demek.
 Bu ayrıntıyı, dördüncü günün sabahı,
"Gün batımlarına bayılırım,  haydi gün batımını görmeye gidelim." dediğinde öğrenmiştim.
"Ama, beklemek gerek..."
"Neyi?"
"Güneşin batmasını."
Bir an şaşırıp kalmış, sonra da basmıştın kahkahayı.
"Yine kendimi gezegenimde sandım!"




16 Temmuz 2015 Perşembe

Olur Öyle*


Hayatı erteliyoruz her gün...
Duyacağımız cevaplardan
Karşımıza çıkacak olan engellerden
Çözüme ulaşamamış sorulardan korkup
Bir alarmı engeller gibi
Cevapları dinlemekten kaçar gibi
   Korkak gibi...
Ellerimizde kapatıyoruz kulaklarımızı sürekli
 İçimizdeki çığlıkları duymamak istercesine
...ve her seferinde kaçırıyoruz elimize geçen fırsatları
Rüzgarın akışına kapılıp usulca "Ben gidiyorum" diyen balon gibi
Hayat gibi...


                                                                                                                       *oldu

15 Temmuz 2015 Çarşamba

   


                     Dipçe;

                               

3 Temmuz 2015 Cuma

Hayallere Koşarken...



       Sanırım burayı son zamanlarda biraz hatta birazdan da bir tık fazla boşladım.. ki açıkçası uzun süredir bunun farkındayım. Normalde Mayıs ayında yazmayı düşündüğüm bir yazı dizisi vardı fakat her zamanki gibi yumurta kapıya dayanınca hareket ettiğimden oturup yazmaya bile zaman bulamadım...
Sonraki zamanlarda ise araya alakasız bir yazı girmesin diye elimin altında olanları bile sizinle paylaşamadım.. Ama bunu telafi edeceğime inanıyorum ^.^

                      Kısacası buraları boşladım mı? EVET !

 
 Sürekli olarak mesaj kutuma;

  • "Gizem blogu bıraktın mı?"
  • "Artık yazmayacak mısın?"
  • "İyi misin? uzun süredir yazmamışsın"

şeklinde mesajlar düşmeye başladı ve dedim ki artık o yazma moduna girip bu mesajlara bir karşılık vermeliyim :)



    Yakın arkadaşlarım bilir; Aylardır dilimde "Dans turnem var ona hazırlanıyorum" cümlelerimi...
Aslında planım Turne öncesi- Turne günü ve Turne dönüşünü anlatan 3 ayrı parçalık bir yazı dizisi hazırlamaktı. Lakin evdeki hesap çarşıya cidden uymuyor...
    Önerilerine "Ya Gizemcim teknoloji ilerledi gayet telefon taslaklarına da kaydedebilirsin yazacaklarını.." diyen de oldu. Şöyle diyeyim insan hayallerini gerçekleştirirken sadece ona odaklanmak istiyor açıkçası :)


   Gelelim turneye..





    Yıllardan beri hayallerimin arasında olan bir dans topluluğuyla beraber yurt dışına çıkmak hep vazgeçilmezlerim arasındaydı...
Romanya turnesi açıklandığında sevinçten havalara uçup sonrasında "Amaan çok sevinmeyeyim kesin yine hevesim kursağımda kalır" diyerekten evdekilere bile son 1.5 ay sonra söyleyebildim. =)
    Aylar haftalar günler saatlerce çalışmalarımızın sonunda beklenen gün ile beraber ben hayallerimi gerçekleştirmek için bavulumu hazırlamaya başlamıştım bile, endişeliydim açıkçası yolda, otelde ne olur diye düşünürken...
Yol kah uyumaya çalış kah loş ışıkta kitap oku derken bir şekilde geçti.
Romanya'ya sonunda varmıştık, varmıştık da yarımızın uykusuzluktan yüzü, kalanımızın da yorgunluktan ayakları şişmişti haliylen..

    Efendim söyleyeyim Romanya'nın şöyle bir geleneği var: Gelen misafire kapı girişinde tepside bir ekmek uzatılıyor ekmekten bir parça kopartıp tepsinin içerisindeki tuza banmak suretiyle yiyorsunuz. Gelenek genelde Balkan ülkelerinde var olup, geleneğe göre gelen misafire saygı ve misafirin bereket getirdiğine inanmaları aynı zamanda da gösterdikleri değeri simgeliyor

    Otele ayak basmamızla kaldığımız otelin ön cephesi kiliseye arka cephesinin ise yeşilliklerin arasından süzüm süzüm süzülen tren manzarasının olması bayağı manidardı :) (odanın iç güzelliğine zaten lafı yok)








Ah tabi o gün uyumak ne kelime! Herkes canla başla bizim için program hazırlamış, onlara uymamak olur mu hiç?... Derken "Pup Glaxy" adlı restorana yemek yemek için götürülüp, wifi olduğunu öğrendiğimizde telefonlara saldırıp internet denilen şeyin kölesi olmaya devam ederek birbirimizle sohbeti tak diye kesmemiz fazla uzun sürmedi, eeh her ne kadar şikayet etsek de teknoloji çağındayız azizim...




      Akrep yelkovanı kovalarken akşam olmasıyla biz durur muyuz " Hadi bara gidelim" cümleleri dilimizde dolanmaya başladı.
                         
                         Ama Hayaller-Bar Hayatlar-Türk-Tatar düğünü :))
... ve sanıyorum ki düğüne gitmekle kesinlikle en iyi seçimi yapmışız..


     2.gün yine tüm organizasyonlar tüm hızıyla devam etti. Kahvalltıdan sonra pıırr Romanya Turu!!!
Tarihi Camiler, hala orada hizmet veren yatılı Atatürk koleji, halk kütüphanesi (<3) ve Mamaia (Ah Mamaia ahh..)

                                                               


     Efendim Mamaia yazlık bir yerleşim yeri, sahil yolundan varında hediyelik eşya satanlara, sokakta bir köşeye kurulup müziğini yada sanatına icra edenine kadar dolu dolu bir yer...
Gönül isterdi ki Mamaia sahilinde gitar ve ateş eşliğinde sabahlara kadar sabahlayalım... Lakin bu düşüncem akşamında Castelu Belediyesinin bizim için düzenlediği eğlenceyi görene kadardı :))

     Eğlence yerine gittiğimizde bizi birbirinden sıcak müzikler ve donatılmış masalar karşıladı.
O gece... O gece dans pistinden indiğimi hatırlamıyorum yerime geçip otursam da Castelu'nun dans-folklör ekibindeki çocuklar buna izin vermedi iyi ki de vermedi. Uzun zamandır böyle eğlendiğimi hatırlamıyorum ...ve arkadaşlar
                                               
                   Müzik ve Dans gerçekten evrensel bir dil...

    Onlar tek bir kelime Türkçe biz ise Romence bilmezken sadece ritimlerle kendimizi bırakıp dans ederken ayı dili konuşup aynı şakalara gülümsüyor gibiydik. Canını sevdiğim Balkan müzikleri insanları ayrı müzikleri ayrı bu kadar mı sıcak bu kadar mı içte olur, düğün danslarından tutunda tüm müzikleri hareketli ve inanılmaz eğlenceliydi (Bizim gibi öyle sadece sağa sola sallanarak dans etmiyorlar en azından)
Bir iki soluklanayım diyerek oturduğum sandalyemden koşarak bana doğru gelen sıcak bir tutuşla dansa kaldırıldım her defasında...
Gecenin sonlarına doğru herkes yorgun argın bir köşede otururken ben çok tatlı bir müzikle partnerim ile beraber döne döne dans ediyordum .. Böyle yerlerde tüm zamanı saniyesine kadar yaşayıp hissetmek gerek :)
Oradayken iki dudağım arasından dökülen cümleler sadece " Gece hiç bitmesin" idi..

   
                                                                                             

           





 ... ve derken son gün gelip çattı, hüzün ve heyecan arasında ufak gel-gitler yaşıyordum sürekli.
Aylardır çalışmalarımızı sergilememize az bir zaman kalmasıyla beraber ayrılık zilleri de ufak ufak hareketlenmeye başlamış mıydı ne.. (Normalde 1 gün sonra gidecek olup festival yerinde daha uzun kalacakken son dakika golüyle erken dönmemi gerekti.. ne acı..)
     
     Festival günü sahneye çıktığımızda işte dedim sonunda hayallerim gerçekleşti!..ve ben bir kez daha sahneden alkışlarla yıkanmanın eşsiz duygusuyla nirvanaya varmıştım...
Festival şarkılar dans etmeler dönme dolapta çocuk gibi eğlenmeler eşliğinde devam etti. Ayrılık vakti geldiğinde ise "Gizem sen iyi anlaştın buradakilerle seni bırakalım" cümleleri daha bir içimi "cız" ettirmeye başlamıştı..
 
               ...ve vedalaşma
                               ... hüzün
                                        ... ayrılık...

Herkesle teker teker vedalaşıp sarılarak  bol bol teşekkürlerimi sundum  o kadar güzel ilgilenmenin karşılığında bunlar az bile kalmıştı. İyi ki  diyorum iyi ki hayallerimden vazgeçmemişim...

    Dönüş yolu tam bir eziyetti, vedalaşmaları oldum olası sevmem zaten. Kısa zamanda oluşan "... Sanki yıllardır tanıyorum gibi.." hissiyatının kilometrelerce uzakta kalacak olması bunlara ilave hüzün olarak kaldı üzerimde.
 Türkiye'ye döndüğümde de yine bir hüzün seline kapılmadım değil...
                                                                  
                                            "İnsan gerçekten hayret ediyor"

                               İnsan gerçekten özlüyor...

                      Ama her halükarda dans etmek güzel;
                                     ..Dans etmek güzel,                            
                                     Dans etmek özgürlük                          
                                         Dans mutluluk...                                 

                                          ...ve dans aşk                                       

                                            dans tutku...                                        

                          Bir rüzgarın saçları savurması gibi,     

                            Yağmur sonrası gök kuşağı gibi         

                                           Sevmek gibi...          
                                            

                                      Just Dance Gonna Be Okay...
                                                                                                                                           
                                                                                                     Giz..